İsmet ÖZEL - Of Not Being a Jew Şiir Sözleri Analizi

 

İsmet ÖZEL - Of Not Being a Jew Şiir Sözleri Analizi

İniyorum kulelerinden katil

iniyorum maktul minarelerden

taraçadan, bahçeden

ilk tanıyı bulanların indikleri her yerden

ilk tanıyı bulandıran bir vaşakla birlikte

değdikçe ayaklarım merdiven alçalıyor

açılıyor leşlerin, atmıkların cesurane

canlıların korka korka uzandıkları zemin

ağzımda kef

iki gözIerimde mil

iniyorum kulelerinden

katil.

Körüm, o halde karanlık niye benden kaçıyor?

Sağırım, nasıl oluyor da uğultum uzaktan

beni çağırmaktadır?

Göklerin çökeltisinden başkaca soy

toprağın tortusundan gayrı hısım bilmeksizin

iniyorum kirli eteklerine

beni emziren kaltak şehrin

iniyorum ama indirilmedim

iniyorum çalıntı tahtımı terk ederek

arada bir çehremi dalgalandıran karaltı

vurulmuş arkadaşlarımdan yansıyor olsa gerek

iniyorum onlardan artakalan yükü indirmek için

indiğim yerde beni bir bekleyen yok

indiğim yerde biçilmiş ot gibiyim

puslu, çapraşık, koklanmamış

ihmalkâr gözle okunmuş bir kitap

bîtab bir gözle okunmayı tercih ederdim

yoğrulmuş olan benle bir daha yoğrulsaydı

benimle açsaydı ağırdan

tükeniş faslını mızrap.

Yağmurun yoldaşı denebilir mi bana?

Ne dökülüş inişimde, ne çakış…

Yalnızca o çetrefil

aralama zahmetine katlanarak

iniyorum kızları utandıran iç çekişle

erkekleri boğan kasvetle iniyorum.

Öfkemdi başlattı yolu

ısrara gerek var deyip durdu şehvetim

istemedi doğurmak böyle bir uğraşı tabiat

tarih onu tanımazlıktan geldi

bir dövüş olsaydı sonunda belki gevşerdi hırsım

belki saçlar taranırdı bir sevişmeden sonra

ama ben hınca hınç bekçisi kalacağım burçlarımın

sonunda yükü bıraktığıma yanacağım.

İniyor ve inliyorum

nereye bir kucak dolusu

sonluluk sorgusu getiriyorsam

oraya bir kucak da getiriyorum

bir kucak sadece genç ve diri değil

bir kucak sadece yaşlı ve yorgun değil

bir kucak sadece erkek ve vakur değil

bir kucak sadece kıvrak ve dişi değil

bir kucak sadece kavruk ve intikamcı değil

bir kucak sadece gürbüz ve atak değil

bir kucak sadece üzgün ve dindar değil

bir kucak sadece temiz ve sevecen değil

bir kucak sadece pis ve sırnaşık değil

bir kucak sadece cömert ve sıcak değil

bir kucak sadece sancılı ve keskin değil

bir kucak sadece umursamaz ve bezgin değil

bir kucak sadece öksüz ve çolak değil

bir kucak

sadece bir kucak

açılınca açıkları kapatan

acıkınca doyuran

ve doyurunca

nasıl da perişan, ne kadar da ölçülü

darası alınmaz yüküm bu benim

kayda geçirilemez, narhı konulmaz

resmen ve alenen ifade usulü yok

gözümün feri saydım onu, gücüm bundadır

dizimin dermanıdır o

buradan gelir cesaretim

bende bu kucak olduktan sonra

iyi veya kötü ne yapılabilir

kendi hayatı aleyhine

binlerce defa dolap

çevirmiş olan bana?

Bakın, bulduğum her gerçeği delik deşik ediyor

kayboluş kapımı sürgüleyen bir vaşak

her sevincimi viran eden bu hayvan

yalanlar içinde boğulmamı önlüyor

ondan kurtulacak olursam biliyorum

beni yaşamakla coşturan

bir kaynak keşfederim

ondan kurtulduğum an

bütün boyutlarımı

kaybederim.

Önceleri, acemiyken

bu vaşak yokken daha yanıbaşımda

okul müdürü

veresiye satan bakkal

kapıcı ve akrabaları

dört ayrı ölümle ölmeyi öğren

demişlerdi bana

dört bucakmış

anlattıklarına bakılırsa dünya

omzun güneş kokuyor demişti

kısa eteklikli kız

o da omzuma bir şey konduracak mutlaka.

İşte o zaman bildimdi

anladımdı o sıra

ne bir atlas kalır bende, ne ibrişim

bu çuha, bu sicim elden çıkarsa

acemiydim gitmem dedim sizin provalarınıza

bön ve berbat buluyorum yaldızlı yaz gecelerinizi

berbattır balkonda o güneşli sabahlar

biraz açılmak için açıldığınız kırların

aniden karşılaştığınız ırmakların

ürpertisi ahmakça

böndür beni belimden bölmeye kalkan enlem

benden iki bakışık parça

çıkarmaya çabalayan boylam da berbat

ipekli libas giymem, altın takınmam

atımın eğerinde kaplan derisi yoktur

çehreme iyi baksalardı yırtılırdı

uykularının zarı

uykuluydular sinerken bedenime kıraç dağlar

bitek vadilerle beraber ben tenimi yumarken

uykularına tutundular…

Çocuklar acıları paylaşmaz demiştim omuz silkerek

acılardır paylaşan çocukları

gün geldi paylaşıldı acılar

çocuklar paylaşıldı

bana bırakılan neyse ona burun kıvırdım

gittim bir kuyudan su çektim

halka boynumdan geçti

geçti boynuma kemend

d harfine bak dedim

nasıl da soylu duruyor sonunda kelimenin

harfe bak, harfe dokun, harfin içinde eri

harf ol harfle birlikte kıyam et

harf of harfler ummanına bat

çünkü gördüm ne varsa sonunda kelimenin

çünkü böndür altında kaldığım töhmet

uğradığım kinayeler bön ve berbat.

Evet, ilmektir boynumdaki ama ben

kimsenin kölesi değilim

tarantula yazdılar diye göğsümdeki yaftaya

tarantulaymış benim adım diyecek değilim

tam düşecekken tutunduğum tuğlayı

kendime rabb bellemiyeceğim

razı değilim beni tanımayan tarihe

beni sinesine sarmayan

tabiattan rıza dilenmeyeceğim.

Gittim su çektim en derin kuyudan

en hileli desteden

kendi kartımı çektim

yaktım belgeleri

bütün tanıkları yok etmek için

ricacıları öldürdüm

onlar bu dumanlı dünyanın

beni nasıl özlediğini görmüş olabilirdi

gerçekten özlemişti beni dünya öze çekmişti

özüm gelinceye kadar bana temas etmişti

bu dokunuş parlatınca beni

benden biraz dünya

isteyen ricacıları

öldürdüm ve

kıtal bitti.

Yazık.

Yazık ki yazgımın boyası koyu.

İnilecek kadar indim. Hayfa.

Yine bir geçitteyim, yeniden bir liman şehri bura

eskilerin tayfası yine hep buradalar

hep bilinen tecimenler, tanıdık yosmalar

havada hayza benzeyen aynı koku

binalara yaklaşırken eskisi gibi

sıklet artıyor

hâlâ ayırt edilemiyor dişli gıcırtıları

çocuk çığlıklarından

tanıyorum bunlar

bulutlara bakmak için penceresi evlerin

bu da deniz

hırs püsküren, toynak durduran deniz

rezeleri yerlerinden oynatan

vâdeden, vâdeden, vâdeden tesellicimiz.

Bir yanımda kıyısı kışkırtıcı

ufku muallâk deniz, bir yanımda

kamu açıklamaları, genelgeler, tahvilât

kimin yüzünü çevirdiysem

hüznü de sevinci kadar ıskarta…

Niye indim buraya ben?

Boşuna mıydı yol boyunca benliğime

musallat olan belâ?

Bir çevrim tamamlandı mı şimdi?

Yine mi döndüm başa?

Olmaz diyor yanımdan ayrılmayan vaşak

kimse başa dönmemiştir, dönemez

hele sen geçtiğin o ormanlar

rüyalarındaki canavarlardan sonra

çok uzaksın o ilk

fırlatıldığın zamana.

Aldanma bunlar tayfa değil

burada doğdu hepsi

denize hiç açılmadılar

denizi sen kadar bile

tanıyan yoktur aralarında

her biri uzak bir beldeden geldi

sanılsın istiyor yosmalar

böylece saygın fahişeler

arasına katışacaklar

müptezel birer facire ofsalar da.

Tecimenler, onlar da sahi değil

onlar da olmayan tayfaların

gemilerinden çıkan malları

sattıklarına inandırmak istiyor

şehrin acemi insanlarını.

Sen ve yağmur.

Başa dönemezsiniz.

Öyle bir yol yürüdünüz ki ancak

dönüş yolunu yok ederek gelebilirdiniz

inişiniz bir iniş olurdu başa dönmemecesine.

Yağmur yalnız yağarken yağmurdur

sen yalnız senken sensin

burada kalamazsın ve başa dönemezsin

gitmek zorundasın

kovalanan bir Yahudi gibi

ama Yahudiler gibi kendinle kalamıyorsun

her şey çok yetersiz senin için

her şey sana çok fazla

ayıklarsan ayık durabiliyorsun

aranı açıyorsun kendinle

eşyayı araladıkça

uyanmanın bedeli serapları fedadır

uykuyu tadayım dersen

kâbusa dalmak pahasına.

Tarihe dersini vermen gerek

yoldan ayrılamazsın

yediremezsin sokulmayı kendine

tabiatın apışaralarına

ne yıkılmış bir tapınağın suskunluğu

durdurabiliyor seni

ne gürültülü bir havra.

Yükün ağır.

He’s so heavy

just because he’s your brother.

Kardeşlerin pogrom sana.

Dostlarının eşiğine varınca başlıyor

senin diasporan.

Herkesin bahanesi var, senin yok

günahlı bir gölgenin serinliğinde

biraz bekleyebilirsin, daha sonra

burada kalamazsın, başa dönemezsin

ama dön

Eve dön! Şarkıya dön! Kalbine dön!

Şarkıya dön! Kalbine dön! Eve dön!

Kalbine dön! Eve dön! Şarkıya dön!

Eve dönmek

kendime sarkıntılık etmekten başka nedir?

orada, arada bir beni yoklar

intihara ayırdığım zamanlar

bunlar temiz, kül bırakan zamanlardır

düzgün sabuklamalardan bana kalan..

Evde

anlaşılmaz bir tını

bilmem nereden gelir

uykumdan? kanımdaki çakıldan? unutkanlığımdan?

bilemem Yahudi değilim

gizli bir yerde genizam yok

bilemem insan nerenin yerlisidir

ömrüm burada

bütün Yahudiler gibi

raflara doğru, çekmecelere

sahanlıklara doğru geçti

yabancı ellerde çitilenmekten korunmak için

bir sıvaydım kendime kendi ellerimde

tıpkı Yahudiler gibi

buraların yerlisi ben değilim.

Şarkıya dönersem ense köküm seyrelecek

ağdası çözülecek bana aşktan bulaşan kozlarımın

şehrin insanları yumruklarımda beyaz bulut

yolun çamurunda revnâk-ı bahar bulacaklar

ben şarkıya dönünce

boğazlarındaki boğum insanların epriyecek

ve onun yerine her günkü işleri yaparken

kepenkleri kaldırırken, silerken tezgahı

kalbe gizlice batan kıymık geçecek

şarkıya dönersem, yanık bir şarkıya

holokost neymiş meğer

herkes bilecek.

Kalbime döneceğim, ama hangi yolla?

Yedeğimdeki okunaksız

şarapla lekelenmiş, solgun harita

uyduruk bir şey mi bilmiyorum

yoksa sahiden definenin yeri

gösteriliyor mu orada?

Ama boşver... Nasıl bir ilgi olabilir

kalbe dönmekle define bulmak arasında?

Lâkin ben inerken her dönemeçte

bir parçasını ele geçirdiğim

her molada, her zorlanışında nefesimin

her ayak sürçmesinde çiziktirdiğim haritamın

bütün paftalarında sabit mürekkeple işaretlenmiştir

nerelerde kıraçlaşır

rahminde levendane öcün tohumları yatan gece

güneşin şifa diye bilinen ışıkları

nerelerde kıyıcı bir zehre çevrilir…

Haritamda caddeyi ürpertiye açacak

bir kaç kaçıktan başka nirengi noktası yok.

Açıkça gösteriyor haritam farkı nedir

bir cenaze kalkarken yağan yağmurun

bir hükümet darbesinden sonra yağan yağmurdan.

Yağmalar belli ki kim bulsa defineyi, umurumda mı

ben kalbime döneceğim fokurdayıp pörtlemek için

hep fokurdak ve pörtlek kalacağım kalp içinde

canı sıkkın kızların yüzlerinden

döşünden ahı kalmış delikanlıların

dünyaya habire pörtleyeceğim

evlerin olanca tınısı dindiği zaman

kısıldığı zaman bütün şarkıların kanatları

fokurtum dokunacak herkese yedi ırkın kavşağından.

Yahudi değilsem bile

bende Yahudalık da mı yok-

Kimi öptüm de kurtuldu çarmıha çakılmaktan?




Şiirin başlangıcı, gelişimi ve sonucu

Şiir, ilk dörtlükte, konuşanın bir kulenin tepesinden aşağı indiğini anlatarak başlar. Bu iniş, hem fiziksel hem de ruhsal bir inişi temsil eder. Konuşan, bu inişle birlikte, geçmişini, kimliğini ve değerlerini geride bırakmaktadır.

Şiirin ikinci bölümünde, konuşan, indiği yerde karşılaştığı zorluklar ve engelleri anlatır. Bu engeller, hem dış dünyadan hem de kendi iç dünyasından gelmektedir. Konuşan, bu engelleri aşmak için mücadele eder, ancak bu mücadele her zaman başarılı olmaz.

Şiirin üçüncü bölümünde, konuşan, sonunda Hayfa şehrine varır. Bu şehir, hem konuşanın geçmişinin hem de geleceğinin bir simgesidir. Konuşan, Hayfa'da, kimliğini ve değerlerini yeniden keşfetme umudunu taşır.

Şiir, konuşanın Hayfa'da kendi kalbine dönmesi gerektiği çağrısıyla sona erer. Bu çağrı, konuşanın hem iç hem de dış dünyasında huzur ve uyumu bulmak için bir yolculuğa çıkması gerektiğini ima eder.

Şiirin Konu analizi

Şiirin konusu, kimlik, aidiyet ve varoluş arayışıdır. Konuşan, kimliğini ve aidiyetini bulmak için bir yolculuğa çıkar. Bu yolculuk, hem fiziksel hem de ruhsal bir yolculuktur.

Şiirin Metin analizi

Şiir, serbest ölçü ve serbest nazım biçimiyle yazılmıştır. Şiirde, imge ve metafor kullanımı oldukça yoğundur. Şiirde kullanılan bazı önemli imgeler şunlardır:

  • Kule: geçmişi, kimliği ve değerleri temsil eder.
  • Yağmur: değişim ve dönüşümü temsil eder.
  • Vaşak: konuşanın iç dünyasındaki karanlık ve yıkıcı gücü temsil eder.

Şiirin Ana teması

Şiirin ana teması, kimlik arayışıdır. Konuşan, kimliğini ve aidiyetini bulmak için bir yolculuğa çıkar. Bu yolculuk, hem fiziksel hem de ruhsal bir yolculuktur.

Şiirde hangi evrensel temalar işleniyor?

Şiirde, aşağıdaki evrensel temalar işleniyor:

  • Kimlik arayışı
  • Aidiyet
  • Varoluş arayışı
  • Değişim ve dönüşüm
  • Geçmiş ve gelecek

Genel mesajı nedir?

Şiirin genel mesajı, kimlik arayışı ve varoluş mücadelesinin zorlayıcı ancak aynı zamanda ödüllendirici bir süreç olduğudur. Bu süreçte, hem dış dünyadan hem de kendi iç dünyamızdan gelen engelleri aşmamız gerekir. Ancak bu engelleri aştığımızda, kendimizi ve dünyayı daha iyi anlamaya başlarız.

Sonuç

"Of Not Being a Jew" şiiri, İsmet Özel'in en önemli şiirlerinden biridir. Şiir, kimlik arayışı ve varoluş mücadelesine dair derin ve çarpıcı bir bakış açısı sunar.

Yorumlar